Paylaş

Dizpozofobizi ya da diğer adıyla İstifçilik Hastalığı(Hoarding) DSM-IV(Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı-4’ncü Basım) tanı kriterleri kitabında Obsesif-kompülsif bozukluğun bir semptomu olarak ele alınan DSM-V(Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı-5’nci Basım) tanı kriterleri kitabı ile Obsesif-Kompülsif Bozukluklar sınıfında yer alan fakat ondan bağımsız ele alınan bir ruhsal bozukluktur.

Bir yaşını geçtikten sonra bebeklerde nesneleri toplama ve saklamaya çalışma davranışları görülmeye başlar fakat bu durum bebeklerin gelişimleri çerçevesinde olağan kabul edilen bir durumdur. Freud (1908) para istiflemeyi , anal dönem kaka tutma davranışı ile ilişkilendirdikten sonra istiflemenin başka psikologlar tarafından kullanılması, yaygınlaşmaya başlaması 1900’lerin sonunda olmuştur.Tüm insanlarda olan normal olarak nitelendirilen saklama ve biriktirmeden farkının yapılması,  Bolman ve Katz’ın(1966) “kompülsif yani dürtüyle gelen istifçilik” terimini kullanmasıyla olmuştur. Bu terim patolojik ve ya aşırı şekilde biriktiriciliği tasvir etmede etkili olmuştur. Çünkü kompulsif istifçilikte kişilerin ileride ihtiyaç duyabilme düşüncesiyle belirli eşyaları tutma ya da tasarruf edebilme düşüncesiyle saklama söz konusu değildir.Ayrıca istifçilik, koleksiyonculuktan da tamamen farklıdır çünkü koleksiyonculukta kişiler belirli bir ilgi alanı çerçevesinde, belirli eşyaları biriktirme yoluna giderler.Fakat istifçilikte böyle bir durum söz konusu değildir.

İstifçilik bozukluğunun büyük oranda duygu-durum bozuklukları  ya da anksiyete  bozuklukları ile eştanısı yüksektir.Bunlara  major depresyon, sosyal fobi ve yaygın anksiyete bozukluğu örnek gösterilebilir.Beraber görülebileceği diğer bozukluklar ise  şunlardır; obsesif-kompulsif bozukluk, obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu, dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğudur.Sık olmamakla birlikte Şizofreni ya da yemek bozuklukları ile de beraber görülebilir.Ayrıca istifçilik, obsesif-kompulsif bozukluğun bir semptomu olabileceği gibi obsesif-kompulsif kişilik bozukluğununda sekiz tanı kriterinden biridir.Fakat istifçilik ve obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu arasındaki en büyük ayrım, istifçilikte bir şeyleri saklama ve biriktirme özelliğinin aşırı olmasındadır.Obsesif-kompulsif bozuklukta da her zaman istifçilik semptomlarının görülmemesi ikisi arasında ayrım sağlar.Ayrıca obsesif-kompulsif bozukluktaki istifleme davranışları belirli takıntıların ve zorlamaların sonucudur.Kişiler bazı şeylerden korktukları için istifleme yoluna giderler.Ayrıca genelde obsesif-kompulsif bozukluğa sahip kişilerde istifçilik varsa bile “aşırı edinme” genelde söz konusu değildir ve biriktirdikleri şeyler, istifçilik hastalığına sahip kişilere göre daha anormal nesnelerdir.Bunlara tırnak,kaka,idrar,çürümüş yiyecek,çöp ya da kullanılmış çocuk bezi örnek verilebilir.Ayrıca obsesif-kompulsif bozuklukta istifleme davranışı kişide araya girici, rahatsız eden düşünceleri engellemek için bir kompulsiyon olarak gelişir.

KLİNİK GÖRÜNÜM:

Patolojik ya da kompulsif istifçilik kişilerin herhangi bir nesneyi ya da nesneleri aşırı derecede edinmesi ve bu nesnelerin daha sonrası atılması ya da elden çıkartılmasında sorun yaşadığı için çok  fazla eşya istiflenmesi oluşu ve bunun kişinin hayatını sekteye uğratacak boyuta gelmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu bozukluğunun DSM-V’te yer alan tanı kriterleri incelendiğinde bir eşyayı, hayvanı, malı atmada ya da ondan ayrılmada sorun olduğu ve bu ayrılma kaygısının kişide ciddi strese yol açtığı ayrıca sürekli eşya biriktirme sonucu olarak kişilerin yaşam alanlarında tehlike düzeyde doluluğa sebebiyet verdiği için aile üyeleri,temizlikçiler ya da otorite tarafından müdahale gerektirdiği gibi semptomlar gözlemlenmiştir.Bu hastalığın Amerika ve  Avrupa’daki yaygınlığına bakıldığında ise bu bozukluğa sahip kişilerin oranının %2 ila %6 arasında değiştiği görülmekte olup,kişilerin %80 ila %90’nının istifçilik hastalığının DSM-V’ göre belirteci olan “aşırı edinme” özelliğine sahip olduğu görülmektedir.Aşırı edinmesi koyacak yer olmamasına rağmen kişi istifleme davranışını durduramaz.Ayrıca bu kişilerin aşırı derecede ücretsiz ürün biriktirme özelliklerinin olduğu görülmüştür.Kadın,erkek arasındaki bu hastalığa sahip olma oranları eşitken; durum yaşlar arasına geldiğinde ise yaşı 55 ila 94 arasında olanların,yaşı 34-44 arası olanlardan üç kat daha fazla bu hastalığa sahip olduğu görülmektedir.Ayrıca ailesinde bu hastalığa sahip olanların, ileride bu hastalığa yakalanma riski %50’dir.

Bu kişilerin tipik karakteristik özelliklerine bakıldığında ise mükemmeliyetçilik, dikkat dağınıklığı, bir şeyleri planlama, işleri organize etme ve yapmada zorluklar, kararsızlık,birçok şeyden kaçınma gibi özellikler gözlemlenmiştir.Planlar yapmaktan kaçmaları ve kararlarını erteleme davranışları büyük oranda hata yapma korkuları ile alakalıdır.Bu kişilerin iç görü seviyeleri incelendiğinde ise seviyeler üç kategoride toplanmıştır.Zayıf iç görüye sahip olanlar yaptıkları istifleme davranışının genel olarak yani çoğunlukla problemli olmadığına inanmakta,iç görüsü iyi olanlar ise davranışlarının problemli olduğunun farkındadır.İç görüsü hiç olmayan hastalar ise yaptıkları istifleme davranışının hiçbir probleme sebep olmadığını düşünmektedir.İstifçilik bozukluğuna sahip kişilerin dürtü kontrollerinde problemler vardır.Kendilerini belirli şeyleri almada ve biriktirme konusunda durduramazlar çünkü kendilerini almak ve biriktirmek zorunda hissederler.

İstifçilik hastalığına sahip kişilerde biriktirdikleri eşyalara aşırı şekilde bağlanmaları söz konusudur, kişileri ya da olayları hatırlamak için istifledikleri eşyalara duygusal anlamlar yüklerler ve bu kişilerde genellikle kaybetme korkusunun baskın geldiği gözlemlenmiştir.Ayrıca sakladıkları nesnelerin kendilerinin gelecekte de var olmalarını sağlayacak bir yol olarak gördükleri düşünülmektedir. Bu kişilerin biriktirdikleri eşyalar sebebiyle yaşam alanları çok büyük oranda hatta bazen tamamen kısıtlanır. Kişi yaşam alanının içinde hareket edemez hale gelir, bir odadan bir odaya geçemez bu yüzden evde yemek yemeleri, tuvalete gitmeleri bile çok büyük zorluk haline gelir. Bu bozukluğa sahip kişilerde genelde biriktirilen eşyalar şunlardır; dergiler,eski kıyafetler,çantalar,gazeteler…Fakat bazen bu bozukluğa sahip kişilerin “hayvan istifçiliği” yaptıkları da görülmüştür.Hayvan istiflemesi yapan kişilerde içgörü genelde zayıftır.Hayvanları alırlar ve onlara duygusal olarak ileri derecede bağlanırlar, evde yerleri olmamasına rağmen hayvan istiflemeye devam ederler, fakat onların ihtiyacı olan beslenme,temizlik ya da veterinerlik hizmetleri gibi önemli konularda bakım sağlamazlar ve genelde bu durum hayvanların  ölmesine,kişilerin yaşadıkları ortamın daha da sağlıksız ve tehlikeli bir hale gelmesine sebebiyet verir.Ayrıca bu kişilerde cansız şekilde hayvanları biriktirmede sıkça görülür.Erkekler ve kadınların istifledikleri şeyler birbirlerinden farklıdır.Örneğin kadınlar makyaj malzemeleri,kıyafet gibi şeyler istifleme eğilimindeyken, erkekler araba malzemeleri, elektronik eşyalar gibi şeyler istifleme eğilimindedirler.( Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı 5.basım,2013,s:247-251)

İstifçilik Hastalığının Altında Yatan Nedenlerin İncelenmesi:

Psikiyatr Sigmund Freud tarafından ortaya atılan “Psikoseksüel Gelişim Dönemleri” incelendiğinde çocuğun ilk altı yılına dikkat çekilmiştir. Çocuğun cinsel doyumlarının farklı yaşlarda, farklı şekillerde doyurulduğunu belirtmiştir. Toplamda beş tane psikoseksüel gelişim evresi vardır ve bunlar oral dönem(0-1,5 yaş), anal dönem(1,5-3 yaş), fallik dönem(3-6 yaş), latent(gizil) dönem(6-12 yaş) ve genital dönemdir.  (12-18 yaş) .Cinsel kimliğin gelişimi, çocuğun kimlik gelişimi için oldukça önemlidir ve çocuğun ailesiyle, çevresiyle girdiği etkileşim sonucu karakteri belirli temeller üzerinde kurulur. Özellikle ilk altı yaştaki anne-baba tutumları ileride oluşacak ruhsal bozukluklar için temel oluşturur.İşte tam bu noktadan bakıldığı zaman “İstifçilik Bozukluğunun”, psikoseksüel gelişim dönemlerinden ikincisi olan “Anal Dönem” ile yakından ilgisi olduğu düşünülmektedir.Anal dönemde çocuğun haz bölgesi anüstür ve çocuk dışkısını tutmayı ya da bırakmayı bu dönemde öğrenir.Super egonun temelleri bu dönemde atılır.Bu dönemde çocuğa verilecek tuvalet eğitimindeki anne baba tutumları çocuğun istifçilik hastalığı geliştirmesine yol açabilir.Çocuklar anal döneme girdiklerinde artık kasları geliştiği için dışkısını kendi başına tutabilir ve bırakabilir.Bu dönemde çocuğun en büyük hazzı budur.Çünkü bu çocuğun annesinden bağımsız bir şeyler yapabildiğini keşfettiği anlardan biridir.Çocuklar tuvaletini tutma ya da yapmaması gereken zaman ve yerde yapmayı annesine karşı bir silah olarak kullanabilir ve bu yöntemle birincil bakım verenlerini cezalandırabilir.Bu dönemde birincil bakım verenin tutumu çok önemlidir.Anal dönem tuvalet eğitiminde ebeveyn çocuğuna karşı rahat bir tutum içerisindeyse, çoçuğa veremsi gereken ilgiyi vermiyorsa da yine ileride çocuk bir yetişkin olduğunda dağınık,savurgan, vurdumduymaz karakter özellikleri geliştirebilir.Çocuğuna cezalandırıcı tutumda davranan, tuvaletini tutmadığında çocuğa fiziksel ya da sözlü olarak şiddet uygulayan ebeveynler aslında çocuğa dışkısını bırakmanın kötü bir şey olduğu mesajını vermektedir.Sürekli tuvaletini tutma konusunda uyarılan ve bunun için cezalandırılan çocuk, tutma davranışını ileriki zamanlara taşıyacak ve dışkı tutmayı başka şekillerde ortaya koyacaktır.İstifçilik aslında bakıldığı zaman anal dönemde yine katı ebeveyn tutumdan ortaya çıkan cimrilik,düzenlilik veinatçılık özelliklerinin, cimrilik kategorisinden ortaya çıkan bir hastalıktır.İstifçilik anal tutucu bir davranıştır ve ve istifçilik bozukluğuna sahip kişilerin bazılarında kaka biriktirme durumunun görülmesi kuramı destekler niteliktedir.Çocuk dışkılamayı  kötü bir şey olarak algılayıp içselleştirir.Bundan suçluluk ve utanç duymaya başlar.Süper egosu çok baskın çıkan çocuk, ahlaki bir anksiyete duymaya başlar ve tutma davranışı geliştirir.Yani aslında İstifçilik hastalığı bir “anal saplanmadır”.Kişi çocukken dışkılama ile ilgili birincil bakım veren ebeveyni ile çözemediği sorununu ileriki zamanlarda tutuculuk yani istifçilik olarak ortaya çıkarmıştır.

Alman psikoanalist, aynı zamanda sosyolog ve filozof olan Erich Fromm’a(1900-1980) göre insanlar aslında temelde olumsuz yapıya sahip değildir, onları şekillendiren şey toplumdur. Davranış bozukluklarında temelini oluşturan toplumdur ve insanlar sınırsız kar amacındadır,cimridir.Toplumda insanlar  her şeye sahip olma eğilimindedir.Froom’a göre insanlar içgüdülerine göre değil toplum tarafından şekillendirilen karakterlerine uygun davranışlar sergilerler.Sosyal  karakter yönelimlerinde üretken olmayan dört farklı patolojik insan karakteri gelişir.Bunlar alıcı karakterli,sömürücü karakterli,istifçi karakterli ve pazarlayıcı karakterleridir.Bu kuramda görüldüğü üzere istifçilik patolojik bir karakterdir.Tıpkı Freudyen kuramda olduğu gibi anal dönem tutumları ile yakından ilgilidir.Bu insanlar istifçilik bozukluğuna sahip kişilerin genel özelliklerinde olduğu gibi sahip oldukları yani istifledikleri nesneler sayesinde kendilerini güvende hissederler.Ayrıca bu kurama göre bu kişiler için harcama yapmak ürkütücüdür.

İstifleme hastalığına sahip bireylerin duygusal tepkiselliklerin ve eşyalarının elden çıkarılması konusunda yaşadıkları stresin bağlanma konusunda yaşadıkları sorunlarla alakalı olabileceği hakkında görüşler vardır. Bowbly(1969) bağlanma kuramına bakıldığında bebeklerin ilk bakım verenle kurduklarını bağın önemine değinilmiştir. Birincil bakım veren bebeğin ihtiyaçlarına yeterli ve uygun düzeyde yanıt verebilirse, bebek onunla güvenli bir bağ geliştirir ve stresini ya da duygularını yönetmeyi daha kolay bir şekilde öğrenebilir.Fakat bakım verenleri tarafından fiziksel ve duygusal ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılanmayan bebekler kaygılı ya da kaçınan bağlanma stilleri geliştirebilirler.Bu şekilde bağlanma geliştiren kişiler yetişkinliğe ulaştıklarında da bağlanma stillerine bağlı olarak streslerini yönetmek ve kötü duygulardan kaçınmak için uygun olmayan davranışlar geliştirebilirler.İstifleme davranışı da bunlardan biri olabilir ve istifledikleri nesneler onlar için koruma ya da konfor sağlıyor ayrıca bebekken birinci bakım verenlerinden elde edemedikleri güvenli bağlanma eksikliğini kapatıyor olabilir.İstifledikleri nesnelere duygusal anlamalar atfetmeleri de aslında bebekliklerinde birincil bakım veren ile geliştiremedikleri güvenli ve huzurlu bağlanma ortamını taklit etme amacından kaynaklanıyor olabilir.

İstifçilik Hastalığının Gidişatı(Prognozu):

İstifçilik hastalığı sadece %2 ila %5 oranında yetişkinlikte ortaya çıkmakla beraber genel olarak kendini ergenliğe girdikten sonra göstermeye başlar.Yaş ilerledikçe kişilerin istifleme davranışlarının ve bu davranışların sonucu olarak kişilerin yaşam kalitesindeki düşüş gittikçe artmaktadır.Yapılan araştırmalarda kişilerin yarısından fazlasının bu bozukluğun hayatlarını etkilemediğini düşündükleri görülmüştür.” İstifleyicilerin %42’si durumlarından rahatsız iken (içgörüsü olan tip), %63’ünün ise aile bireyleri ve arkadaşları durumdan rahatsızlık duymakta ve çoğunlukla yakınlarının ve yasal süreçlerin zorlamasıyla tedaviye gelmekte ve çoğunlukla tedaviyi kabul etmemekte veya yarıda bırakmaktadırlar” (Grisham ve ark. 2008; Bulut, Özdel, Kısa, 2015).Tedaviye başlama yaşı genelde 40 yaş ve üzeri olup, yaş arttıkça hastalığın seyri kronikleşmeye başlamıştır. Kişilerin yaşları ve istifledikleri nesne miktarları arttıkça yaşam alanları kullanılamaz hale gelmeye başlar.Kişiler işlevselliklerini kaybetmeye başlar ve sosyal hayatları, mesleki hayatları sekteye uğrar.Tanı kriterlerinden de biri olan kişiler rahatsız olmasa  dahi aileleri ya da diğerleri tarafından müdahale getirdiği kısmı aslında bu bozukluğa sahip kişilerin hayatının bozukluktan ne derece etkilendiğini tasvir etmede en etkili cümledir.Kişiler istifledikleri eşyalara duygusal anlamlar yükleyip, onlara bağlandıkları için başkaları tarafından müdahale edildiğinde aşırı tepkiler verebilirler.Kızabilir, bağırabilir hatta ve hatta saldırgan davranışlar sergileyebilirler.Çevrelerinde yaşayan insanlar oluşacak kokudan ve çevre kirliğinden rahatsız olacakları için sosyal çevrelerinde kimse kalmayabilir hatta ve hatta komşularıyla hukuki problemler yaşayıp,evlerinden çıkmak zorunda kalabilirler.Ayrıca bazen yiyeceklerin ya da hayvanların istiflenmesi sonucu oluşan sağlıksız ortam sebebiyle kendilerinin ve çevrelerinde yaşayanların hayatını tehlikeye atabilecekleri için müdahale edilmediğinde çok ciddi sağlık problemlerine de sebebiyet verebilir.

İstifçilik Bozukluğunda Kullanılan Psikodinamik Kuramlara Göre Tedavi Yöntemleri:

Başta psikanalizin kurucusu psikiyatrist Sigmund Freud (1856-1939) tarafından ortaya atılan kuramla ortaya çıkan psikanalitik kuramlari, Freud sonra psikodinamik olarak devam etmiştir. Psikodinamik psikoterapiler kişilerin davranışları, duyguları ve düşünceleri ile erken çocukluk dönemi arasındaki ilişkileri ele alır ve bilinçaltında kalmış, bastırılmış duygu ve düşüncelerin bilince çıkarılması amacı güder.Bu kurama göre davranışlarımızı aslında bilinçaltımızda yatan duygu ve düşünceler şekillendirir.Bireylerin sorunlara yol açan iç çatışmaları vardır ve bu iç çatışmalar patolojileri meydana getirir ve semptomlar ortaya çıkartır.Psikodinamik psikoterapiler, psikoanaliz ilkelerini benimsemekle birlikte psikoanaliz kadar uzun süreli değildir ve divana yatma yoktur.Hasta terapiye iki en fazla üç kez gelir.Hastanın öyküsü alındıktan sonra terapiye uygunluğu belirlenir ve bilinçdışında kalanların bastırılma nedenleri ve hastalığa neden olan erken çocukluk yaşantıları araştırılır.Hastanın kullandığı savunma mekanizmaları belirlenir.Hastaya iç görü kazandırmak terapinin temel amaçlarındandır.

İstifleme bozukluğunun tedavisi kişiler durumlarından genelde şikayatçi olmadıkları için zordur.Öncelikle kişi bulunduğu yaşam ortamından çıkartılmalıdır.İstifleme bozukluğuna bakıldığı zaman hastalığın anal dönem katı ebeveyn tutumu ile yakından ilgili olduğu görülmüştür.Bu yüzden terapistin en büyük hedeflerinden biri hastanın anal dönemde birincil bakım vereninin tuvalet eğitimi sırasında takıntığı tutumun araştırılması olmalıdır.Çünkü bu dönemde çocuk birincil bakım vereni tarafından azarlanmış,aşağılanmış ve sürekli tuvaletini tutması konusunda uyarılmışsa bu duyguların yetişkinliğe taşınmış olması muhtemeldir.Ayrıca yine istifleme davranışı bağlanma stilleri ile yakından ilgili olduğu için hastanın birincil bakım vereniyle olan ilişkisi yakından incelenmeli ve bebekliğinden bakım verenin hastanın fiziksel ihtiyaçlarına ne derece cevap verdiği araştırılmalıdır.Hastanın istiflediği şeylerde terapiste erken çocuklukta yaşanan travmalarla ilgili bilgi verebilir.İstifleme davranışının hastada hangi tür nesnelere karşı olduğu belirlenmeli, bu nesnelerle ilgili hissettikleri hastaya serbest çağrışım yaptırarak erken çocukluk dönemiyle istiflenen nesneler arası ilişki anlamlandırılabilir.Hasta erken çocukluk dönemindeki kötü yaşantıları yüzeyi çıkıp, onları tekrar deneyimledikten sonra hastanın kendini tanıması sağlanır ve bu yolla kişi iç görü kazanabilir ve benliğini güçlendirebilir.Kişi onu istiflemeye iten içsel çatışmalarını görmeli ve bunlarla baş etmeyi öğrenmelidir.

KAYNAKÇA:


Paylaş

Write a comment

İletişime Geç